Hukuk Fakültesi Dekanı 3 Aralık 2010 günü Berlin’de düzenlenen 3. Türkiye-Avrupa Forumunda konuştu.

Türkiye girerse, dengeler değişir

Berlin’de düzenlenen 3. Türkiye-Avrupa Forumu’nda Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinde pürüz çıkartan meselelerden biri Kıbrıs sorunu.

BERLİN (Ajanslar) – Avrupa ve Türkiye’nin dış politikada değişen rolleri, Berlin’de toplanan 3. Türkiye-Avrupa Forumu’nda ele alındı.

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi (TASAM) ve Essen Üniversitesine bağlı Türkiye araştırmaları Merkezi TAM tarafından Berlin’de düzenlenen forum çerçevesinde, Türkiye ve Almanya’dan akademisyenler, üst düzey yetkililer, bürokratlar ve basın mensupları biraraya gelerek, Türkiye ve Avrupa’nın değişen dış politika rollerini tartıştı.

KKTC’nin eski Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat, forumun açılışında yaptığı konuşmada, Kıbrıs sorununun Türkiye’nin müzakerelerinin önündeki en ciddi engellerden biri olacağının bilinmeyen birşey olmadığını belirterek, Avrupalıların Kıbrıs Rum kesimini üye kabul etmekle ciddi bir hata yaptığını ve Avrupalıların da hata yaptıklarını kabul ettiğini kaydetti.

Bu noktadan sonra önemli olanın bu hata ile nasıl başedileceği olduğunu söyleyen Talat, Rum tarafının AB’nin bütün kurumlarında yoğun şekilde yer alarak Türkler aleyhine elinden gelen her çabayı ortaya koyduğuna işaret etti.

Talat, “Kıbrıslı Rumlar için AB üyeliği yükümlülükler getirmiyor, onlara göre AB sadece haklar veriyor. Bu hakları sonuna kadar kullanıyorlar ama hiçbir yükümlülüğü de kabul etmiyorlar” diye konuştu.

Kıbrıs sorununun kritik bir noktada olduğunu ve Türk tarafının ciddi çalışmaya devam etmek zorunda olduğunu söyleyen Talat, BM Genel Sekreterinin son raporunun “ne şişi ne de kebabı” yakmakta olduğunu, ocak ayında bir tıkanıklığın ilan edilmesinin de Türk tarafının lehine değil aleyhine olacağını bildirdi. Talat, bu nedenle Türk tarafının çok dinamik bir çalışma içinde olması ve müzakerelerin tıkanma noktasına gelinmeden bir şekilde devamını sağlaması gerektiğini kaydetti.

TASAM Başkanı Süleyman Şensoy da forumun açılış konuşmasında ana gündem maddesi olarak değişen rolleri ele alacaklarını hatırlatarak, gelinen noktada dünyada son 10 yılda yaşananların 21. yüzyılın ilk 10 yılının neredeyse bir yüzyıl gibi geçtiğini gösterdiğini kaydetti.

Bu nedenle uluslararası ilişkilerde artık öngörülebilirlik değil tahmin edilebilirliğin temel kriter olduğuna işaret eden Şensoy, bu sürecin her türlü sürprize açık olduğunu, dolayısıyla böyle bir zamandaki en önemli konu başlığının Türkiye-AB ilişkilerinin nasıl bir sonuca gideceği olduğunu bildirdi.

Şensoy, AB’nin başarılı bir entegrasyon modeli olması açısından bütün dünyada örnek alındığını belirterek, ancak gelinen noktada AB’nin de önemli bir dezavantajı bulunduğunu, öngörülebilirliği sağlayamadığı için AB’nin kendi içinde taşımış olduğu standartları artık devam ettirememe sorunu ile karşı karşıya olduğunu bildirdi. Şensoy, AB’nin gerekli zamanı olması durumunda bu ivme kaybını yavaşlatabileceğini ancak durdurmasının mümkün olmadığını söyleyerek, dünyadaki güç dengelerinin batıdan doğuya kayması ile AB’nin pek çok soruna gebe olduğunu ifade etti.

-İLK PANELDE TÜRKİYE-AB İLİŞKİLERİ-

Forumun “Avrupa Bütünleşmesi ve Türkiye: Müzakerelerin 5. Yılında Bilanço ve Perspektifler” başlıklı ilk panelinde konuşan Almanya Federal Meclis Dış İlişkiler Komisyonu Başkanı Ruprecht Polenz, Türkiye’nin son dönem dış politikası hakkında “politikaların neyi amaçladığı ve nasıl algılandığı” ayrımının yapılması gerektiğini kaydetti.

Bu ikisi arasında eğer farklılıklar varsa, yani politika kastedildiği gibi anlaşılmıyorsa sorunlar çıkabileceğini belirten Polenz, bu nedenle Türkiye’nin politikalarını iyi açıklaması gerektiğini söyledi.

Polenz, Türkiye’nin bölgesinde komşuları ile sorunsuz bir dış politika hedeflediğini hatırlatarak, ancak bu yöndeki gelişmelerin ABD ve Avrupa’da neo Osmanlıcılık olarak algılandığını bildirdi. Türkiye’nin bir dostu olarak bu endişeleri ciddiye almak gerektiğini, çünkü bu algılar kafalara yerleşirse bundan Türkiye’nin zarar göreceğini anlatan Polenz,Türkiye’nin BM Güvenlik Konseyi’nde İran’a yaptırım kararına karşı oy kullanmasının siyasi bir hata olduğunu iddia etti.

Türkiye-İsrail ilişkilerinin kötüleşmesinin de kendilerini endişelendirdiğini dile getiren Polenz, ilişkilerin düzeltilmesi için çareler bulunmasını diledi.

Polenz, Türkiye’nin bir nevi Almanya’nın geçmişteki ikilemi ile karşı karşıya olduğunu,Almanya’nın Avrupa’da büyük bir ülke ancak en büyük, önder olacak kadar da büyük bir ülke olmadığını ve bunun sorunlar çıkardığını belirterek, “Türkiye de dikkatlerden uzak tutulamayacak kadar büyük ama aynı zamanda İran, Irak, Suudi Arabistan ve Mısır’ın olduğu bir bölgede tartışmasız olarak önderlik üstlenecek kadar büyük değil” dedi.

Polenz, Türkiye’nin AB üyelik sürecinin başarılı olmasını istediğini de söyleyerek, ama bu yol terk edilecek olursa yani Türkiye Avrupa ile Asya arasında, izole bir şekilde önemli rol oynayacağını düşünecek olursa hataya düşülebileceğini kaydetti.

Prof. Dr. Haluk Kabaalioğlu ise AB nin gümrük birliğinin gerektirdiği disipline ve kurallara uymadığını belirterek “Avrupa Gümrük Alanı”nın “27 üye Devlet + Türkiye” olduğunu ve Komisyonun müzakerelere başlamasından önce belirlenen “ortak müzakere pozisyonu”nu kararlaştıran Konsey’de Türkiye nin de yer alması gerektiğini, hiç değilse AB nin üçüncü ülkelerle yürüttüğü serbest ticaret anlaşmalarına ilişkin müzakerelerin Türkiye’nin yürüteceği müzakerelerle paralel gitmesi gerektiğini ve her iki metnin aynı anda paraf edilip aynı anda yürürlğe girmesinin sağlanması gerektiğini belirtti. Alman Parlamentosu Dış İlişkiler Komisyonu başkanı Ruprecht Polenz;in de özellikle dinlemesi gereken bir noktanın da Türklere uygulanan vizenin açık bir hukuk ihlali olduğunu hatırlatan Kabaalioğlu, Adalet Divanı kararlarının uygulanmamasının hukukun üstünlüğünden ve yargı kararlarına saygıdan söz eden üye Devletler ve Topluluk kurumları açısından yüz kızartıcı bir durum olduğunu belirtti. GB içinde vizenin büyük bir hqksız rekabet teşkil ettiğini ve kamyon kotaları gibi tarife dışı engel niteliği kazandığını belirtti. Kıbrıs konusuna da değinen Haluk Kabaalioğlu, adanın tamamını temsil etmeyen, gayri meşru bir rejim niteliğindeki KRY ni üye yapmakla AB nin anlaşmalara kendi hukukuna ve kendi Kopenhag kriterlerini çiğnediğini belirtti. Bugün bir AB üyesi ülkede iki halkın çatışmasını önlemek için 1964 den bu yana BM Barış Gücü askerlerinin kesintisiz bulunmasının hangi AB kriterleriyle izah edilebileceğini soran Kabaalioğlu, AB Yunan şantajına boyun eğmiştir. Bunun faturasını da bize çıkartmamalıdır dedi.. Kabaalioğlu daha sonra Türklerin haklarını güvence altına almayan Anan Planını dahi Türk tarafının % 65 çoğunlukla kabul etmesine rağmen Rumların bunu da reddettiğini ve artık adadaki gerçeklerin kabul edilmesi gerektiğini belirtti.

CHP milletvekili Onur Öymen de konuşmasında Türk halkının AB sürecine verdiği destekte büyük bir düşüş olduğuna dikkati çekerek, bunun nedenlerinin araştırılması gerektiğini bildirdi.

Hırvatistan’ın Türkiye ile aynı zamanda müzakerelere başladığı halde şimdi üye olmak üzere olduğunu belirten Öymen, Türkiye’nin sürecinde ise 18 başlığın hala ambargolu olduğunu ve yakında AB ile ele alacak başlık kalmayacağını kaydetti.

Öymen, Türkiye’nin üyelik sürecinin Kıbrıs nedeniyle engellendiğini düşünenler bulunduğunu, bu kişilerin tavizler verilmesi gerektiğini savunduklarını ancak bunun yanlış olduğunu belirterek, Türkiye ile ilgili esas meselenin üye olması durumunda AB’deki büyük devletler arasındaki dengeyi değiştirecek olması olduğunu bildirdi. “Çünkü girerse Türkiye AB’ye, Fransa ve Almanya gibi büyük bir devlet olarak girecek” diye konuştu.

Onur Öymen, Türkiye’nin kendi sorunlarını çözmesi gerektiğini de söyleyerek, çok tartışılan eksen kaymasının dış politika tercihleri ile ilgili olmayıp asıl değerlerin değişmesinde kendini gösterdiğini, Türkiye’nin giderek geriye gittiğini anlattı. Öymen, Türkiye’nin kendi sıkıntılarını çözmek zorunda olduğunu ancak Avrupalıların da Türkiye konusunda kendi kendilerini eleştirecek cesareti olması gerektiğini belirtti.

BDP milletvekili Ufuk Uras da AB’nin son İlerleme Raporu’nun Türkiye için bir ev ödevi olduğunu ve bu ödevi yapmadan siyasal Rönesans yapmanın mümkün olmadığını belirterek, Türkiye için bir eksen kaymasına ilişkin en ufak bir işaretin bile olmadığını söyledi.

Almanya Federal Meclisi AB Komisyonu Üyesi Andrej Hunko da son Türkiye ziyaretine ilişkin izlenimlerini aktararak, Türk vatandaşlarına vize alırken sunulan şartların tahammül edilemez ve Almanya için büyük bir ayıp olduğunu söyleyerek, bu sistemin değiştirilmesi gerektiğini kaydetti.

Hunko, Türkiye’nin de sendikal haklar ve yargı bağımsızlığı alanlarında yapması gerekenler bulunduğunu belirterek, parti olarak Türkiye’ye AB’de eşit muamele yapılmasından yana olduklarını ifade etti.

8-) Prof. Dr. Haluk Kabaalioğlu’nun katıldığı TASAM ve Türkiye Araştırmaları Merkezi n’ın Berlin’de düzenlediği ’3. Türkiye-Avrupa Forumu’ toplantısıyla ilgili Hürriyet gazetesi yazarı Yalçın Bayer’in yazısı (5 Aralık 2010)

Yalçın Bayer

5 Aralık 2010

BERLİN’de TASAM ve TAM’ın ‘3. Türkiye-Avrupa Forumu’ toplantısında, Türk konuşmacıların çoğunluğu AB ve Almanya’ya ağır eleştiriler yöneltti.

40′a yakın siyasetçi, bilim adamı ve işadamları AB-Türkiye ilişkileri üzerinde çarpıcı değerlendirmeler yaptılar. Türkiye’nin AB üyeliğinde can alıcı nokta şu olarak göründü. Bazı Hıristiyan milletvekillerinden Türkiye’yi AB üyeliğinde destekleyenler olduğu gibi kendi partisini eleştirenler de bulunuyor. Ancak Türkiye’nin üyeliğine neden karşı olunduğu belli değil. Parti üst kademesinden olan insanlar, neden karşı olduklarını cesaret edip söyleyemiyorlar. Türkiye’nin şikâyetlerine karşı da açık tavır alamıyorlar. Bunlara cevap verecek siyasetçi ortaya çıkamıyor. Türkiye’nin NATO ülkesi olarak AB’nin güvenlik mekanizmasına niye karşı çıkılıyor, onu da söyleyen yok.

İşte bu konuşmalardan bazı görüşler:

GÜMRÜK BİRLİĞİ BÖYLE YÜRÜYEMEZ

PROF. Haluk Kabaalioğlu (Yeditepe Üniversitesi hukuk fakültesi Dekanı ve İKV Yönetim Kurulu Başkanı): 1963′teki anlaşma ile Türkiye kaderinin Avrupa olduğunu söylemiştir. O zamanki liderler Türkiye, Avrupa’nın ayrılmaz gücü demişlerdir. (Schröder) Türkiye, 1996′da Gümrük Birliği’ne girerken, bunu tam üyelikten önceki bir durum olarak görmüştür. Ama AB, Türkiye’nin GB’den doğan haklarını ihlal etmektedir. Kore ile iki taraflı anlaşmalara girerken, Türkiye’yi dışarda bırakıyor. Aslında bu tür ortak görüşmelerde, Türkiye’nin görüşünün alınması gerekir. Avrupa, Gümrük Birliği’ni ihlal etmektedir. Halbuki eşit rekabet koşulları işlemektedir. Türklere uygulanan vize, Avrupa hukukuna aykırıdır. AB, (kamyon şoförü olayı) Adalet Divanı kararlarını uygulamıyor. Halbuki, Adalet Divanı’nın kararları tüm devletler için bağlayıcıdır. Yoksa bu şekilde Gümrük Birliği yürüyemez. Adaylık görüşmelerini sürdüren bir ülkeye bu muamele yapılamaz. Vizenin bir an önce kaldırılması gerekir. Almanya’ya malını satan Türk işadamına, ilgili fuar kapandıktan sonra vize verilmesi samimiyetsizliktir. Bu sorunun çözülmesi şarttır. Kıbrıs konusunda, Rum tarafı AB’ye alınırken, Türkiye’ye şantaj ve baskı uygulanmıştır. Şimdi Türkiye’ye dönülüp Kıbrıs meselesini halledin denmektedir. Türkiye’nin garantör olduğu anlaşmalar ihlal edilmiş, Kopenhag kriterleri göz ardı edilmiştir.

Birbirimizi kandırmayalım

ONUR Öymen (CHP Milletvekili): AB, Kıbrıs konusuna tarafsız bir örgüt değildir. Türkiye, Kıbrıs meselesini halletmediği için üye olamıyor sözleri doğru değildir. Evet, Kıbrıs, Kürt, insan hakları denir… Esas mesele bunların hiçbiri değildir.AB’nin, Türkiye’nin örgüte alınmamasının isteksizliğinin altında ne yatıyor? Araştırmamız gereken budur. Biz karşılıklı menfaatlere dayalı, sağlıklı bir işbirliği istiyoruz. Türkiye, AB’ye üye olursa, büyük devletler arasında denge değişecektir. Türkiye, Litvanya, Slovenya gibi olmayacaktır. Almanya ve Fransa gibi olacaktır. Türkiye’den bakarsak ciddi bir eksen kayması vardır. Demokrasi, insan hakları, yargı bağımsızlığı… Uluslararası endekste Türkiye geri gidiyor. Biz bunları çözmek zorundayız, gene biz çözeceğiz. Lütfen birbirimize karşı samimi ve dürüst olalım. Birbirimizi kandırmayalım, çözümler bulalım.

Güven azalıyor

SÜHA Umar (Emekli Büyükelçi): AB, üyelik için bir tarih vermezse Türkiye, Gümrük Birliği’nden çıkmak, vazgeçmek zorundadır. Bugüne kadar statüsü ve gelişmişlik düzeyi ne olursa, olsun, bütün ülkeler üye oldular. Bunun tek istisnası Türkiye’ye mi yapılmaktadır. AB’ye olan güven giderek azalıyor. Türkiye kamuoyu artık bu ilişkinin devam etmesinden bıkar hale gelmiştir.

Öger: Avrupa tıkandı

VURAL Öger (Avrupa Parlamentosu eski üyesi, işadamı): Avrupa’daki konjonktür, Avrupa’nın genişlemesi, yeni üye alma konusunda artık müsait değil. Türkiye için de değil… Makedonya ve Sırbistan’a da olumlu bakmayacaklardır. Ulusal devletlerin ağırlığı hâlâ geçerli. Avrupalıların nereye gidecekleri de tespit edilmiş değildir. Brüksel’den çıkacak bir karar için Almanya, muhakkak anayasasına uygun olmasına bakar. Almanya, böyle bir karar karşısında bir gün Avrupa’yı bloke Edebilir. Bir Amerikalı gelse, ben kiminle muhatap olacağım dese hâlâ bir muhatap bulamaz. Merkel mi Sarkozy mi, belli değil. Beni al, almama diye bir zorlama içinde olmamak durumdayız. Şunu bilelim; bu iş ağır gidecektir. Müzakereleri durdurmak mümkün değildir. Biz ağır ağır yasaları geçirip başlıkları açmak durumundayız. Avrupa’nın devamını beklemek lazım. Ama şunu da sormamız gerekir: Bizi AB’ye almayacaksanız niye ömür boyu eziyet ediyorsunuz. Almanya’ya bakarsak… Son bir-iki yıl içerisinden geriye doğru bir göç başladı. Özellikle de Almanya’da doğup büyüyen, eğitimlerini tamamlayan mühendis gibi akademisyenlerin % 40′a yakınının Türkiye’ye gidip geleceklerini şekillendirmek düşüncesi dikkat çekiyor. Daha önceki dönemlerde buna aldırış etmeyen Alman politikacıların bu sorunun üzerine ciddi şekilde kafa yormaları ilginçtir.

Eksen kayması yok

UFUK Uras (Bağımsız Milletvekili): Türkiye demokratik laik mi, otoriter bir cumhuriyet mi olacaktır? Esas mesele budur. AB’nin hem derinleşmesinin hem genişlemesinin önemli olduğunu düşünüyorum. Eksen kaymasına ilişkin bir işaret görmüyorum. Kıbrıs meselesinde limanların açılmasıyla Türkiye’nin talepleri senkronizasyonu sağlamalıyız.

Kur savaşı

CAN Baydorol (Öğretim üyesi, AB uzmanı): AB konusunda Türkiye de hatalar yaptı. İçinde bulunduğumuz konjonktürde tartışılması gereken şey yaşanan kur savaşıdır. ABD 600 milyar daha basıyor. Yuan’ı değerlendirmemek için baskı yapıyor. Avrupa’da Euro aşağıya iniyor. Türkiye’nin yaşadığı en önemli sorun; sıcak paranın yarattığı risktir. Bir kriz patlayacaksa sıcak paranın maliyetinden patlayacaktır.

Haber için tıklayınız.

- – -

Acitivity Date: